Fotoğraf Sanatçıları 94 – Haluk ATAMAL

3027 okuma Enguzeladmin yazdı

Merhaba sevgili okuyucular.

Fotoğraf sanatçıları yazı dizimizde 94. yazımız ile karşınızdayız.

Bu hafta konuğumuz, Haluk Atamal.

Keyifli seyirler…

 

 

Haluk Atamal, 1953 yılında İstanbul, Şişli’de doğmuş, Nişantaşı Işık Lisesi ilköğretim okulundan sonra İngiliz Erkek Lisesinde ortaokul ve liseyi bitirmiştir.

Bunu müteakiben yüksek öğrenim dolayısıyla Ankara’ya taşınmış, 1978 yılında ODTÜ Elektrik Mühendisliği fakültesini bitirmiştir.

3 yıl baraj ve hidroelektrik santral projelerinde bilgisayar programcılığı yaptıktan sonra 15 yıl tıbbi dijital görüntüleme sistemleri alanında çalışmıştır.

1996 yılında emekli olması ile birlikte sera otomasyon sistemleri konusunda kendi şirketi ile çalışmağa devam etmektedir.

2003 yılından beri Antalya’da oturmaktadır.

Evli ve iki çocuk babasıdır.

Haluk Atamal 1963 yılından beri fotoğraf çekmektedir.

 

Fotoğraf hayatı (kendi dilinden):

Kendimi bildim bileli babam fotoğraf çekerdi. Birlikte gezmeğe çıktığımızda hep beni fotoğraflardı.

10 yaşımda iken yarı körüklü Zeiss Ikon fotoğraf makinesini bana verdi.

Babamın kaldığı yerden devam edercesine ben de büyük bir iştahla fotoğraf çekmeğe başladım.

Bugün, Tessar 45/2.8 sabit lensinin o zamanlar bir kısıtlamadan çok bir disiplin sağlayıcı olduğunu söyleyebilirim.

Nitekim 20’li yaşlara kadar sadece bu lensin arkasından dünyaya baktım.

13 yaşımda iken zaten oldukça küçük olan yatak odamı karanlık oda olabilecek hale çevirdim.

Derme çatma ekipman dolayısıyla ciğerlerime çektiğim hiposülfit’in kokusu fotoğraf işi bitip yatma vakti geldiğinde hala odamda asılı kalırdı…

1995 yılında tüm analog ekipmanımı satıp dijitale geçtim.

İlk makinem çeyrek megapiksellik bir Casio idi.

1982 yılından beri tutkuyla bırakmadığım Nikon markasına 2002 yılından beri tekrar devam ediyorum.

Geriye dönüp baktığımda önemli bir noktayı vurgulamak geliyor içimden.

Bugüne kadar ne bir sergi açtım, ne bir yarışmaya katıldım.

Bunda tembelliğimin rolü olsa da asıl nedenin farklı olduğunu düşünüyorum.

Benim için fotoğraf, sonuçlar için bir araç olmadı hiç bir zaman.

Bizatihi fotoğraf çekmek benim için önemliydi.

Nitekim hala fotoğraf çekerken duyduğum haz ve enerji yükselmesi bunun bir göstergesi.

Bazıları için Yoga yapmak gibi, benim için de makineyi gözüme kaldırıp görebildiklerimi kadrajlamak beni yaşatıyor.

“Gerisi olmasa da olur” dedirtecek kadar.

Sergi ve yarışma kaygılarıyla bu keyfi zedelemek istemedim hiç bir zaman.

Fotoğraf ekipmanı konusunda en önemli tavsiyem, “en iyi ikinci makine, her zaman yanınızda olan makinedir” sözünün unutulmaması.

Birinci makineniz iki objektifi ile doğal olarak yüzünüze takılı ve her zaman yanınızda zaten.

 

Katkılarından dolayı online alışveriş sitesi Enguzelalisveris.com ‘a teşekkür ederiz.

 

 

 

BİR YORUM YAZIN..

Fotoğraf Sanatçıları 94 – Haluk ATAMAL

Merhaba sevgili okuyucular.

Fotoğraf sanatçıları yazı dizimizde 94. yazımız ile karşınızdayız.

Bu hafta konuğumuz, Haluk Atamal.

Keyifli seyirler…

 

 

Haluk Atamal, 1953 yılında İstanbul, Şişli’de doğmuş, Nişantaşı Işık Lisesi ilköğretim okulundan sonra İngiliz Erkek Lisesinde ortaokul ve liseyi bitirmiştir.

Bunu müteakiben yüksek öğrenim dolayısıyla Ankara’ya taşınmış, 1978 yılında ODTÜ Elektrik Mühendisliği fakültesini bitirmiştir.

3 yıl baraj ve hidroelektrik santral projelerinde bilgisayar programcılığı yaptıktan sonra 15 yıl tıbbi dijital görüntüleme sistemleri alanında çalışmıştır.

1996 yılında emekli olması ile birlikte sera otomasyon sistemleri konusunda kendi şirketi ile çalışmağa devam etmektedir.

2003 yılından beri Antalya’da oturmaktadır.

Evli ve iki çocuk babasıdır.

Haluk Atamal 1963 yılından beri fotoğraf çekmektedir.

 

Fotoğraf hayatı (kendi dilinden):

Kendimi bildim bileli babam fotoğraf çekerdi. Birlikte gezmeğe çıktığımızda hep beni fotoğraflardı.

10 yaşımda iken yarı körüklü Zeiss Ikon fotoğraf makinesini bana verdi.

Babamın kaldığı yerden devam edercesine ben de büyük bir iştahla fotoğraf çekmeğe başladım.

Bugün, Tessar 45/2.8 sabit lensinin o zamanlar bir kısıtlamadan çok bir disiplin sağlayıcı olduğunu söyleyebilirim.

Nitekim 20’li yaşlara kadar sadece bu lensin arkasından dünyaya baktım.

13 yaşımda iken zaten oldukça küçük olan yatak odamı karanlık oda olabilecek hale çevirdim.

Derme çatma ekipman dolayısıyla ciğerlerime çektiğim hiposülfit’in kokusu fotoğraf işi bitip yatma vakti geldiğinde hala odamda asılı kalırdı…

1995 yılında tüm analog ekipmanımı satıp dijitale geçtim.

İlk makinem çeyrek megapiksellik bir Casio idi.

1982 yılından beri tutkuyla bırakmadığım Nikon markasına 2002 yılından beri tekrar devam ediyorum.

Geriye dönüp baktığımda önemli bir noktayı vurgulamak geliyor içimden.

Bugüne kadar ne bir sergi açtım, ne bir yarışmaya katıldım.

Bunda tembelliğimin rolü olsa da asıl nedenin farklı olduğunu düşünüyorum.

Benim için fotoğraf, sonuçlar için bir araç olmadı hiç bir zaman.

Bizatihi fotoğraf çekmek benim için önemliydi.

Nitekim hala fotoğraf çekerken duyduğum haz ve enerji yükselmesi bunun bir göstergesi.

Bazıları için Yoga yapmak gibi, benim için de makineyi gözüme kaldırıp görebildiklerimi kadrajlamak beni yaşatıyor.

“Gerisi olmasa da olur” dedirtecek kadar.

Sergi ve yarışma kaygılarıyla bu keyfi zedelemek istemedim hiç bir zaman.

Fotoğraf ekipmanı konusunda en önemli tavsiyem, “en iyi ikinci makine, her zaman yanınızda olan makinedir” sözünün unutulmaması.

Birinci makineniz iki objektifi ile doğal olarak yüzünüze takılı ve her zaman yanınızda zaten.

 

Katkılarından dolayı online alışveriş sitesi Enguzelalisveris.com ‘a teşekkür ederiz.